3 Ağustos 2012 Cuma

Bora Tatilde ...

Yazımın girişinde şöyle bir cümle kurmak zorundayım sanırım; öyle uzun zaman olmuş ki yazmayalı:)) Esen küçük adamımızla gözümüzü karartip tatile gitmeye karar verdik. Az buçuk başımıza geleceklerden haberdardık ama bu kadar yorulup, akşamları Bora uyuduktan sonra zonklayan ayak tabanlarımızla, karşılıklı oturup bir çay dahi içemeyeceğimiz aklımıza gelmemişti. 7 saatlik yolculuğumuz bol kuruyemiş, meyve,kitap ve ipad ile gayet sorunsuz geçti.Bora araç içinde yolu seyretmeyi çok seviyor ve bu bizim için müthiş bir avantajdı. Otobüs yolculukları eskiden benim için çok yorucu ve sıkıntılı geçerdi ama Bora'dan sonra 7 saat oturmak bana öyle iyi geldiki.
Kaldığımız ev tam Bora içindi.En azından başlangıçta öyle sanmısştık. Önü, arkası yemyeşil bahçeli, türlü ağaçlarla dolu, büyük bir verendası olan bir evdi. Gelgelelim Bora'nın kendini yollara vurma isteği orda da devam etti. Yeşil çimleri ve koca bahçeyi yok sayıp evin önündeki geniş merdivenlerden savrularak inerek sürekli yola kaçma halini günde 40 kez tekrarlamak tatil ritüelimiz haline geldi. Onu durdurmanın tek yolu hortumu eline verip kendini sulaması sağlamak ve güzel köpek Pamuk'la vakit geçirtmekti.
Bir de Bora'nın bir yüzme sevdası var. Evet mutlaka her çocuk suyu, denizi, yüzmeyi çok sever ama Bora'nın sevdası çok fanatik.Denizde uyuyabileceğini dahi düşünüyoruz. Denizde kolluklarla tek başına rahatlıkla durabiliyor. Vücudunu yatay hale getirip ellerini ya da ayaklarını çırparak yüzmeye çalışıyor. Kendini suya atıp dalma çalışmaları yapıyor. Tatilin en keyifli kısma Bora'yla yüzmekti sanırım.
Küçük yerlerde yaşamanın avantajı her şeyi taze , ucuz ve hatta daLından yiyor oluşun. Sabahları dalından domates yemek, fasulyeni bahçeden toplayıp yapmak, böğürtleni dahi taze yemenin keyfi çok başka.
8 günün sonunda Tunç ve ben yorgunluktan perişan halde evimize gidip dinlenmenin derdine düştük. Meğerse ailece tatile gitmek 'çocuğunuzu tatile götürmekmiş'. Bora'yla maceralar devam ediyor.