25 Eylül 2012 Salı

Çalışmak ya da çalışmamak, işte bütün mesele bu!

Ha bugün ha yarın derken Bora'ya tam zamanlı bakmayı bırakıp işe başlamanın vakti geldi. Çok hızlıca oldu her şey. Perşembe işe başlar mısınız telefonunun üzerine pazartesi günü digiturk'te buldum kendim. Yazdığım kadar kolay olmadı elbet, hala da yüreğim evde geliyorum sabahları. Ama güzel gözlüm için çalıştığımı düşünüp rahatlatmaya çalışıyorum her defasında kendimi. İlk sabah o uyurken çıkmak beni tüm gün ayakta tuttu. Düşündükçe sızlayan burnumun direği ve titremeye başlayan alt dudağımı ne kadar sıktığımı hatırlamıyorum. 22 ay boyunca her şeyiyle tek başıma ilgilenmiş olmak mı daha zordu acaba, daha ufakken bırakıp işe başlamak mı? Sanırım bunun cvevabını hiç bilemeyeceğim ama bırakmak hala çok zor... Bora'nın uyum süreci çok iyiydi aslında. Hala benden daha iyi idare ettiğini düşünüyorum. Ananesiyle beraber çok güzel vakit geçiriyor. Sabahları ben çıkmadan mutlaka uyanıyor ve el sallayarak, hoşçakal diyerek, akşam döneceğimi söylerek çıkıyorum. Başlangıçta ki şaşkın ifadesi giderek oturmaya daha anlayan bir bakışa sahip olmaya başladı. Tabi ki takozlamalar mevcut. Ben evdeyken mızıldayan, dakikada 20 kere anne diyen ve paçamla beraber yaşayan bir çocuk olmaya başladı, benim gündüzleri düzenli olmadığımı anlamasıyla 2 yaş sendromu da biraz çakışır gibi oldu. Zorlanıyor ara ara ama gerçekten benden çok daha güçlü davranıyor. Ama bu da bir süreç ve geçecek. Şu an yaptığım elimden geldiğince isteklerini karşılayabilmek ve onunla yatana kadar beraber olabilmek. Şansım var ki, annem yanımda ve çok destek oluyor bize bu süreçte. Bora'nın durumu bu kadar rahat kabul etmesinde ki rolü çok fazla güzel anacığımın. Özlemim(iz) hiç geçmeyecek, bitmeyecek. Hala düzenimiz tam oturmuş değil. 1 ay sonunda belki daha kolaylaşacak, belki daha zor olacak. Yaşamadan bilemeyeceğim şeyleri düşünmeme kararı aldım:)

3 Ağustos 2012 Cuma

Bora Tatilde ...

Yazımın girişinde şöyle bir cümle kurmak zorundayım sanırım; öyle uzun zaman olmuş ki yazmayalı:)) Esen küçük adamımızla gözümüzü karartip tatile gitmeye karar verdik. Az buçuk başımıza geleceklerden haberdardık ama bu kadar yorulup, akşamları Bora uyuduktan sonra zonklayan ayak tabanlarımızla, karşılıklı oturup bir çay dahi içemeyeceğimiz aklımıza gelmemişti. 7 saatlik yolculuğumuz bol kuruyemiş, meyve,kitap ve ipad ile gayet sorunsuz geçti.Bora araç içinde yolu seyretmeyi çok seviyor ve bu bizim için müthiş bir avantajdı. Otobüs yolculukları eskiden benim için çok yorucu ve sıkıntılı geçerdi ama Bora'dan sonra 7 saat oturmak bana öyle iyi geldiki.
Kaldığımız ev tam Bora içindi.En azından başlangıçta öyle sanmısştık. Önü, arkası yemyeşil bahçeli, türlü ağaçlarla dolu, büyük bir verendası olan bir evdi. Gelgelelim Bora'nın kendini yollara vurma isteği orda da devam etti. Yeşil çimleri ve koca bahçeyi yok sayıp evin önündeki geniş merdivenlerden savrularak inerek sürekli yola kaçma halini günde 40 kez tekrarlamak tatil ritüelimiz haline geldi. Onu durdurmanın tek yolu hortumu eline verip kendini sulaması sağlamak ve güzel köpek Pamuk'la vakit geçirtmekti.
Bir de Bora'nın bir yüzme sevdası var. Evet mutlaka her çocuk suyu, denizi, yüzmeyi çok sever ama Bora'nın sevdası çok fanatik.Denizde uyuyabileceğini dahi düşünüyoruz. Denizde kolluklarla tek başına rahatlıkla durabiliyor. Vücudunu yatay hale getirip ellerini ya da ayaklarını çırparak yüzmeye çalışıyor. Kendini suya atıp dalma çalışmaları yapıyor. Tatilin en keyifli kısma Bora'yla yüzmekti sanırım.
Küçük yerlerde yaşamanın avantajı her şeyi taze , ucuz ve hatta daLından yiyor oluşun. Sabahları dalından domates yemek, fasulyeni bahçeden toplayıp yapmak, böğürtleni dahi taze yemenin keyfi çok başka.
8 günün sonunda Tunç ve ben yorgunluktan perişan halde evimize gidip dinlenmenin derdine düştük. Meğerse ailece tatile gitmek 'çocuğunuzu tatile götürmekmiş'. Bora'yla maceralar devam ediyor.

9 Mart 2012 Cuma

Bora neler yapıyor?

Uzun zaman oldu yazmayalı ama Bora öyle hızlı bir gelişim süreci içindeki hangi arada akşam olmuş anlayamıyorum bile.


Bora'lı günler tabi ki adına yakışır şekilde eserek geciyor. Bu aralar Anne demesinin keyfini sürmekteyiz ikimizde. İki haftadır anne demekte küçük adamım ve her anne değişinde kalbim yerinden çıkacakmış gibi oluyor. Başlarda anneyi bilerek söylediğini, karşılığının ben oldugunu anlamamıştım ama anne nidalarıyla bana koşup sarılmaları, uyandığında anne diye bana seslenmesi ya da üzülünce anne eşliğinde mırıldanmaları arttıkça o benim işte dedim:)


Neler değişti Bora'nın hayatında? Artık koşabiliyor, sulu yemekler dışında kendi yemeklerini tek başına yiyebiliyor.Yemek pişerken kokusuna dayanamayıp mutfakla mama sandalyesi arasında mekik dokuyor, açlığa hiç tahammülü yok. Süt alerjisi halen devam etmekte. 12 adet dişi var, sahane olmasa da güzel bir uyku rutinine sahip. Tam bir sokak çocugu haline dönüştü, her gün sokaklarda ve kendi arabasına binmek yerine sürmek sevdasında. Al, attım, gel, aç, anne, abba (baba) avo (alo), mama, meme, ıh ıhh, offf, addaa, ce eee kullandığı kelimeler arasında. . Gittiği yabancı evlerde arıza çıkarıyor. Sürekli görüştüğü bir arkadaşı var, Kayra. Birbirlerini görünce sevinip sonrasında oyuncak kaptırmamaca oynuyorlar:) Babasının eve geldiği saatin kudurukluğun başlama saati olduğunu biliyor. En sevdiği oyuncağı araba. Müthiş bir ciddiyetle arabasını evin ve benim muhtelif yerlerinde sürebilme yeteneğine sahip.


Aklıma gelmeyen bir dünya şey var belki ama gelişimini zamanında tamamlayan ve artık bebeklikten çocukluğa terfi etmiş bir Bora var elimizde. Her geçen gün değişen, gelişen ve kendisini hayranlıkla izlediğimiz minik adamımız Bora'nın serüvenleri devam edecek.

5 Ocak 2012 Perşembe

1 YAŞ

Bora'yla ilgili olunca hiç bir konuda sabırsızlanmıyorum. Büyümesine tanıklık etmek ve gelişimini doya doya izlemek ve tadına varmak çok keyifli. Peki 1 yaşta neler oluyor? Öncelikle artık bir bebeğiniz değil nurtopu gibi bir çocuğunuz oluyor. Sizinle iletişim kuran, isteklerini el, kol yordamıyla, bir kaç kelimeyle veyahut sizi kolunuzdan tutup götürmek suretiyle anlatabilen bir birey var artik karşınızda. İksir kazanına düşen Bora 10. ayda yürümüş ancak seriliğini yaşında kazanabilmişti, artık koşan bir tavşana dönüştü. Yürüyebilmenin onlara kattığı heyecanı ve keşfetme arzusunun gözlerinde ki yansıması şahane.

Bu aylarda anne ve baba sevgisi gözle görülür biçimde arttı, bir kereden fazla gördüklerine tanıdık muamelesi yapmaya başladı. Evini sahiplenip, kendi çöplüğünde borazan öttürmek en sevdiği hobiler arasında yer almakta.

Oyunlara gelince; beraber günlük aktivite zamanı dışında, kendi kendine rahatlıkla takılabilen bir çocuk oldu. Kamyonlarına günlük sevkiyat yaptırmak, cd rafını ozenle boşaltıp cd ve kapaklarıyla arkadaşlık etmek, şanslı günündeyse açık bulduğu mutfak rafı ya da çekmecesiden bulduğu her ne ise ilerde gurmelik yapabileceğinin sinyalini verircesine bir ustalıkla onlarla ilgilenmek en sevdiği aktiviteler arasında yer alıyor. Onun dışında akla gelebilecek her türlü dolap ve çekmeceyi boşaltmak onun günlük rutini içinde.

Olmazsa olmazımız her gün dışarı çıkmak. Benim yorgun olduğum vakitlerde kapıyı addaaa eşliğinde yumruklayarak bana sokak saatimizin geldiğini hatırlatmayı görev edindi kendine. Parklarda kendi binmezse boş salıncak sallayan, kaydırağa tırmanmaya çalışan, genelde benim eşliğimde kaydırak tepelerinde bulunan zamazingolarla oynayan ve gördüğü her bebek ve çocukla yaş aralığı gözetmeksizin ayyyy nidaları eşliğinde peşlerinden koşup iletişim kurmaya çalışan bir çocuk görürseniz o Bora'dır.

Diş olayına gelince, toplamda 8 dişi var. Azılar cıkarken baya zahmetli geceler geçiyoruz ailecek. İki azı dişinin çıkması bir ay sürdü. Gerisini siz hesaplayın işte.

Diş çıkarma zamanı dışında düzenli ve güzel uyuyan bir çocuk Bora, hatta uykusu gelince beni elimden tutup odasına götüren ve yatağını işaret eden bir tip.

Yemeği hala çooook seviyor. Emmeyi daha da çooook. Kendi kaşığını tutmak ve yemeğini kendisi yemek bu aralar gözdeleri içinde.

Bora'yla günler gittikçe daha da eğlenceli olmaya başladı. Maceralarımız devam edicek.