25 Ocak 2017 Çarşamba

bazen ne yapsan elinde kalır ya, öyle işte...



Bu bir iç dökme yazısı sanırım. Hani kimselerin seni anlamayacağını düşündüğün, en yakın omuzdan bile kaçtığın zamanlar vardır ya, işte bu o yazı...

Çocukların yaptığı şeyler hayatımızı yüzde yüz etkiliyor mu, evet. Özellikle nerede yanlış yaptım noktasına geliyorsanız o treni yakalamak çok zor geliyor. Kötü geçmiş bir akşamı başlatan olayı toparlamak yine bizlere de düşse bazen o gücü bulamadığım oluyor ama zaten temelde benim yüzümden olmadı mı? Yani geçmişte göz yumduğun, sınırını belirlemediğim davranışı o akşam bombayı patlatıyor. O da, sende hazırlıksız yakalanmışsın ve kimse krizi yönetemiyor işte...Bazı akşamlar böyle...

Hayatınız, büyüyen küçük adamı çözmekle geçecek. Hep iyi olsun, doğrudan şaşmasın, iyiliklerle örülü bir dünyası olsun isteyeceksiniz. Ama yaşadığınız hayal kırıklığı hep kendinize dair olacak, zaten öyle değil mi...

12 Ocak 2017 Perşembe

Sadece ...

Çocuğunuz ağladığında sadece durup sorgulamadan sarılsak tüm tükenmişliklerimizi bir kenara bırakıp. Ya da uykuya yatmadan önce istediği o son fazladan dördüncü kitabı okusak çok mu tutarsız oluruz?  Benim deneyimlediğim annelik de; yapmam dediğim şeylerin %70'ni yapmak beni ve anneliğimi normalleştirdi. Var olan davranış doğrularımız var evet ve olmalı ki bu tutarlılığı getirir elbet. Ancak bu yapacağımız şeylerin pişmanlığına sebep olmamalı. Yani ben o an sadece ağlayan çocuğuma sarılmış olayım, okuduğum o fazla kitap sadece onun uykuya dalan kalbini ısıtsın. Hem kim bilir ki yetişemediğim zamanların acısını, pişmanlığını bunlarla giderirken ve bunu sindirmişken, yapabildiklerimle ilerde daha mutlu ya da mutsuz olacağımızı? Evet çoğumuz anı yaşıyoruz, günü kurtarıyoruz ve olabildiğimiz kadar anneyiz. Hayalini kurduğun annelik, anne olmadan önceki halimiz bence. Deneyimlediğimizse gerçek ve biz olan...



11 Ocak 2017 Çarşamba

Ne desem bilemedim...

Her seferinde eskiye dair lazım olan bir şey için geliyorum buraya. Ve Bora 6 yaşına girmişken neyi nasıl anlatacağımı şaşırıp yavaşlamaya çalışıyorum.

Herkesin anneliği, yöntemi kendine göre tasarlanmış değil mi? Kendi hayat tecrübemiz, kazanımlarımız, iç güdülerimizle yürüttüğümüz anneliğin; en keyifsiz olduğunuz anlarda bile bizi nasıl sarıp sarmaladığını ve tekrar yolu yürümemizi sağladığını en iyi sizler bilirsiniz sanırım. İçinde hiç bitmeyen telaşı alıp koynuna yatarsın ya hep ama o mutluluk hep yüreğinin ta orta yerindedir. İşte tam da bir sürü tezat duyguyu içine alan bir şey benim için annelik. Kimsenin hakkımda ne düşündüğünü umursamadığım, yapamadıklarım için pişmanlık duymadığım, sevmekten asla vazgeçmediğim ve sonsuzluğu hayal ettiğim bir şey... O küçük kalbi eğer bana "anne bugün moralin bozuk gibi ama bazen hayatta böyle şeyler olur, üzülme" diyorsa eğer iyi ki anne olmuşum ben...




25 Haziran 2015 Perşembe

Sene Sonu Gösterisi

Gelelim yıl sonu gösterilerine. Bora'nın çok severek gittiği, arkadaşları ile müthiş uyum gösterdiği bir okulu var, şanslıyız netekim. Nisan'dan beri müthiş gizlilikle yürüttüğü, zaman zaman mırıldanarak zaman zamansa sokakta kendini tutamayıp gösterdiği dans figürleri geçen hafta ki gösteri de bütünlük kazandı. Ben çocuğu zorlamayayım modeliyim biraz, ama Bora kendini göstermeyi seven bir arkadaşımız. O kadar ciddiye alıp öyle bir performans sergiledi ki, hepimiz gurur duyduk. İlk kez tattım bu duyguyu, çocuğunun yaptığı işten gururlanmak değişik bir duyguymuş ve varmış! Fotoğraflar o günü anlatır cinsten, Bora'nın mutluluğu ve enerjisi öyle yansımış ki.






Uzun Bir Ara...

Uzun bir ara... Bloğa en son 2012'de yazdığımı fark ettim. Geçen 3 yılda neler mi yaptık? Belki sayısız şey yazabilirim ama sadece şunu diyesim geliyor. Annelik evet sadece annelik yaparak geçiyor ömrüm. Şikayetçi miyim bilemiyorum, zaman zaman değişen koşullar, hızına yetişemediğim bir hayat var elimde ama diğer tarafta uyurken kokusuna doyamadığım, kahkahasıyla ömrümü çoğaltan bir Bora var, aydınlık yüzü onunla beraber büyüyen. Daha fazla zaman ayırma sözü veriyorum kendime, belki 4.5 yaşında ki Bora'yı geçişiyle anlatamam ama bundan sonrası için not olsun burası...

25 Eylül 2012 Salı

Çalışmak ya da çalışmamak, işte bütün mesele bu!

Ha bugün ha yarın derken Bora'ya tam zamanlı bakmayı bırakıp işe başlamanın vakti geldi. Çok hızlıca oldu her şey. Perşembe işe başlar mısınız telefonunun üzerine pazartesi günü digiturk'te buldum kendim. Yazdığım kadar kolay olmadı elbet, hala da yüreğim evde geliyorum sabahları. Ama güzel gözlüm için çalıştığımı düşünüp rahatlatmaya çalışıyorum her defasında kendimi. İlk sabah o uyurken çıkmak beni tüm gün ayakta tuttu. Düşündükçe sızlayan burnumun direği ve titremeye başlayan alt dudağımı ne kadar sıktığımı hatırlamıyorum. 22 ay boyunca her şeyiyle tek başıma ilgilenmiş olmak mı daha zordu acaba, daha ufakken bırakıp işe başlamak mı? Sanırım bunun cvevabını hiç bilemeyeceğim ama bırakmak hala çok zor... Bora'nın uyum süreci çok iyiydi aslında. Hala benden daha iyi idare ettiğini düşünüyorum. Ananesiyle beraber çok güzel vakit geçiriyor. Sabahları ben çıkmadan mutlaka uyanıyor ve el sallayarak, hoşçakal diyerek, akşam döneceğimi söylerek çıkıyorum. Başlangıçta ki şaşkın ifadesi giderek oturmaya daha anlayan bir bakışa sahip olmaya başladı. Tabi ki takozlamalar mevcut. Ben evdeyken mızıldayan, dakikada 20 kere anne diyen ve paçamla beraber yaşayan bir çocuk olmaya başladı, benim gündüzleri düzenli olmadığımı anlamasıyla 2 yaş sendromu da biraz çakışır gibi oldu. Zorlanıyor ara ara ama gerçekten benden çok daha güçlü davranıyor. Ama bu da bir süreç ve geçecek. Şu an yaptığım elimden geldiğince isteklerini karşılayabilmek ve onunla yatana kadar beraber olabilmek. Şansım var ki, annem yanımda ve çok destek oluyor bize bu süreçte. Bora'nın durumu bu kadar rahat kabul etmesinde ki rolü çok fazla güzel anacığımın. Özlemim(iz) hiç geçmeyecek, bitmeyecek. Hala düzenimiz tam oturmuş değil. 1 ay sonunda belki daha kolaylaşacak, belki daha zor olacak. Yaşamadan bilemeyeceğim şeyleri düşünmeme kararı aldım:)

3 Ağustos 2012 Cuma

Bora Tatilde ...

Yazımın girişinde şöyle bir cümle kurmak zorundayım sanırım; öyle uzun zaman olmuş ki yazmayalı:)) Esen küçük adamımızla gözümüzü karartip tatile gitmeye karar verdik. Az buçuk başımıza geleceklerden haberdardık ama bu kadar yorulup, akşamları Bora uyuduktan sonra zonklayan ayak tabanlarımızla, karşılıklı oturup bir çay dahi içemeyeceğimiz aklımıza gelmemişti. 7 saatlik yolculuğumuz bol kuruyemiş, meyve,kitap ve ipad ile gayet sorunsuz geçti.Bora araç içinde yolu seyretmeyi çok seviyor ve bu bizim için müthiş bir avantajdı. Otobüs yolculukları eskiden benim için çok yorucu ve sıkıntılı geçerdi ama Bora'dan sonra 7 saat oturmak bana öyle iyi geldiki.
Kaldığımız ev tam Bora içindi.En azından başlangıçta öyle sanmısştık. Önü, arkası yemyeşil bahçeli, türlü ağaçlarla dolu, büyük bir verendası olan bir evdi. Gelgelelim Bora'nın kendini yollara vurma isteği orda da devam etti. Yeşil çimleri ve koca bahçeyi yok sayıp evin önündeki geniş merdivenlerden savrularak inerek sürekli yola kaçma halini günde 40 kez tekrarlamak tatil ritüelimiz haline geldi. Onu durdurmanın tek yolu hortumu eline verip kendini sulaması sağlamak ve güzel köpek Pamuk'la vakit geçirtmekti.
Bir de Bora'nın bir yüzme sevdası var. Evet mutlaka her çocuk suyu, denizi, yüzmeyi çok sever ama Bora'nın sevdası çok fanatik.Denizde uyuyabileceğini dahi düşünüyoruz. Denizde kolluklarla tek başına rahatlıkla durabiliyor. Vücudunu yatay hale getirip ellerini ya da ayaklarını çırparak yüzmeye çalışıyor. Kendini suya atıp dalma çalışmaları yapıyor. Tatilin en keyifli kısma Bora'yla yüzmekti sanırım.
Küçük yerlerde yaşamanın avantajı her şeyi taze , ucuz ve hatta daLından yiyor oluşun. Sabahları dalından domates yemek, fasulyeni bahçeden toplayıp yapmak, böğürtleni dahi taze yemenin keyfi çok başka.
8 günün sonunda Tunç ve ben yorgunluktan perişan halde evimize gidip dinlenmenin derdine düştük. Meğerse ailece tatile gitmek 'çocuğunuzu tatile götürmekmiş'. Bora'yla maceralar devam ediyor.